Boşandığımda Velayeti Kim Alır ?

Boşandığımda Velayeti Kim Alır ?

Boşandığımda Velayeti Kim Alır Konusunda Yargıtay İçtihatı – 6

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

Karar Tarihi    : 16/03/2012

Esas                : 2011/2-884

Karar               : 2012/197

Dava: Taraflar arasındaki <velayetin değiştirilmesi> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.12.2009 gün ve 2008/1438 E., 2009/1630 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6.10.2010 gün ve 2010/4460 E., 2010/16172 K. sayılı ilamı ile;

(… Tarafların müşterek çocuğu B., 27.4.1998 doğumlu olup halen davacı baba yanındadır. 26.5.2009 tarihli oturumda dinlenen ve idrak çağında olduğu anlaşılan B., velayetinin babaya verilmesini istemiştir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12, Çocuk Haklarına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek davanın kabulüyle velayetin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, velayetin değiştirilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili tarafından, boşanma kararı ile tarafların müşterek çocuklarının velayetinin davalı anneye verildiğini ancak boşanmanın üzerinden geçen dört yıl içinde annenin sinirli davranışları ve fiziksel şiddet uygulaması sebebiyle çocukların velayetinin davalıdan alınması yönünde zorunluluk doğduğunu belirterek velayetin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi talep ve dava edilmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, müşterek çocuklardan İ. ile davalı anne arasında ergenlik çağının verdiği sorunların yaşandığını, davacının şiddet eğilimli olduğunu ve evinin çocukların yaşamasına uygun bir ortama sahip olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, uzman raporları da dikkate alınmak suretiyle ergin olan ablanın kendi sosyal yaşamını oluşturması, davacı babanın çoğunlukla geceleri çalışması, İ. ile anne arasında sorun yaşanmasının B. ile de yaşanacağı anlamına gelmeyeceği, B.’nin anne ile sorun yaşamaması ve yaşı gereği anne desteğine daha fazla gereksinimi olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yolu ile H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık, tarafların müşterek çocuğu 1998 doğumlu B.’nin velayetinin davalı anneden alınması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337, 340, 342 ve 346. maddeleri uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar.

Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına dair hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.

Ana ve babanın çocukların kişiliklerine dair hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.

Velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz.

Öte yandan, ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.

Velayet, kamu düzenine dair olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur.

20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda onaylanarak 02 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye Cumhuriyeti’nce de kabul edilip, 27 Ocak 1995 gün ve 22184 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi:

<Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal Kanunun usule dair kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.>

Hükmünü içermektedir.

Diğer taraftan, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin:

Çocuğun usule dair haklarından, davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3. maddesinde:

<…Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:

a- İlgili tüm bilgileri almak;

b- Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek;

c- Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek…> ;

Adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddede (b) ve (c) bentlerinde ise:

<b)…Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda, … çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer kişi ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır.

-çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.

  1. c) Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir>

Hükümleri yer almaktadır.

Velayetin anne ya da babaya verilmesi, daha çok çocuğu ilgilendiren, onun menfaatine dair bir husus olduğuna göre, gerek yukarda açıklanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddelerinde yer alan hükümler, gerekse velayete dair yasal düzenlemeler karşısında, velayeti düzenlenen çocuğun, idrak çağında olması halinde, kendisini yakından ilgilendiren bu konuda ona danışılması ve görüşünün alınması gerekir.

Somut olayda da, velayetinin değiştirilmesi talep edilen müşterek çocuk … 27.4.1998 doğumlu olup müşterek çocuğun idrak çağına geldiği açıktır. İdrak çağına gelen müşterek çocuk … tarafından, velayeti konusunda yargılama aşamalarında yazılı veya sözlü olarak farklı talepler dile getirildiği gibi …’nin dinlendiği tarih dikkate alındığında 26.5.2009 tarihli beyanı sonrası yaşadığı veya yaşamak istediği ortamı değerlendirmesine imkan verecek, dolayısıyla velayeti konusunda görüşünün alınmasını gerektirecek ölçüde uzun süre geçtiği de görülmektedir.

O halde, mahkemece yapılacak iş; yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağı sağlanması; ifade edeceği bu görüş, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilmesi ve gerektiğinde Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 5 ve 6. maddesi uyarınca uzman bilirkişiden de görüş alınmak suretiyle birlikte değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi, olmalıdır.

Yukarıda açıklanan bu değişik sebeplerle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 16.03.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi. 16.03.2012

# boşandığımda velayeti kim alır